Damar

Pazartesi günü, okulun yine o dar koridorundan geçerken kapı komşum Asaf’ la karşılaştık. Zarafetinden ödün vermeden selamladı beni. Asaf, farklı biridir benim için çünkü konuşma ve işitme engellidir ama insani değerlere, ahlaki ilkelere son derece bağlıdır güler yüzlüdür, samimidir. Asaf’ la bir anımızı anlatayım size. Bir sabah pencereden dışarıyı seyrederken Asaf’ ın evden alelacele çıktığını gördüm belli ki bir yere geç kalmıştı. Bizim evimiz şehre biraz uzaktır; otobüs o kadar sık gelmez, saatte ya bir ya iki. Yaklaşık bir saat sonra bende okula gitmek için durağa doğru yürürken, durağa beş metre kala başında beş altı kişinin durduğunu gördüm Asaf’ ın ağzı ve yüzü kan içindeydi. Hemen yanına gittim yardım etmek için eğildim bir peçete çıkartıp yüzündeki kanı silerken yanımızdaki amcalardan birisi bana dönüp; “Oğlum, bu adam hakikatli adammış, az önce gelen otobüse binecektim ki birisi beni kenara itip binmeye çalışınca sert çıktı adama, kimse sesini çıkarmadı o sahip çıktı sağ olsun.” dedi. Asaf’a döndüm ve ne oldu der gibi işaret ettim Asaf cebinden bir kâğıt çıkardı başladı yazmaya. Yazdı bitirdi bana uzattı kâğıdı, kağıtta aynen şöyle yazıyordu; “Okula gitmem gerekiyordu sınava geç kalmıştım, durak kalabalıktı biraz, benden öncekilerin gitmesini bekledim tam o sırada otobüse son yolcu bu amca binecekti ki yarmanın biri amcayı itti, sendeledi çamurun üstüne düştü adam, zoruma gitti orada amcanın hakkına girmeye kalkması, dalaştık biraz adamla.” -Yani anlayacağınız kendi hakkını savunur gibi savunmuş bizimki.- Kaldırdım kafamı, döndüm Asaf’ a; “Sen ne güzel insanmışsın be kardeşim!” dedim. Anlamış gibi güldü o haliyle gözümün içine bakarak. Güzel adamdır Asaf.
Aklıma bir soru geldi orada; “Asaf’ ı güzel kılan neydi?”
O olaydan sonra sordum bu soruyu hep kendime. Yavaş yavaş eriyor aklım. Onu güzel kılan şey sadece onu güzel kılmıyordu kim onunla tanışmış ise o kimseyi de güzel kılıyordu aslında. Ne olabilirdi ki? Böyle kötülükten alıkoyan, yanlış bir şey yaptığındaysa utancın nirvanasını yaşatan bir şey. Bırakın bir insanın hakkını yemeyi, karşıdakini incitir miyim düşüncesini düşünmekten karşıdaki ile konuşmayı zorlaştıran bir şey. İyi insan olmayı kalbe, kalp kırmamayı akla zımba eden bir şey. İnsani duygulara, ahlaki değerlere önem vermeyi ilke ediniyordu onunla tanışan.
Bu şey, yazıyla yazıldığın da iki harfe tekabül eden fakat anlatmaya kelimelerin kifayetsiz kalacağı ar duygusundan başka bir şey değil. Asaf’ ta kenara iter girerdi otobüsün kapısından içeri ama ar duygusunu taşımakta muktedir olmuş ve hakkaniyetli davranmayı seçmişti. Asaf’ ın takıştığı adamdan farkı da bu değil miydi zaten?
İsmet Özel’ inde Amentü şiirinde dediği gibi; “İnsan eşref-i mahlûkattır derdi babam, bu sözün sözler içinde bir yeri vardı”. İşte şiirde de bahsedildiği üzere insan “eşref-i mahlukat” tır. Yani yaratılmışların en şereflisi olarak tanımlanır. Nedir insanı bu kadar şerefli kılan? Peki asıl mesele sadece insan olmak mıydı yoksa insanlığa bağlı kalmak mıydı? Eğer mesele sadece insan olmaksa herkes insandır(!) örneğin hak yiyende insan, çalanda insan ama bana sorarsanız insanlığa bağlı kalmak asıl mesele. Pekâlâ nasıl bağlı kalınırdı ki insanlığa?
Bence…
İnsanı yaratılmışların en şereflisi kılanda, insanı insan yapan asıl mesele olan insanlığa bağlı kalmak hususu da, Asaf’ı güzel kılanda, bize; kötü bir iş yapmaktan, kalp kırmaktan veyahut kötü olan eylemleri gerçekleştirmekten utanmamız gerektiğini hatırlatan o noktayı işaret eder yani iki harf ama çok şey olan, içerisinde edepten çok şey barındıran ar duygusunu.
Evet arkadaşım şimdi, insanlığımızı bir ağaca ve insani, ahlaki değerlerimizi o ağacın kökü şeklinde tasvir edersek ar bizim kökümüzün en sağlam damarı olmalıdır. Ar damarı… 
Yazar| Mustafa Bölükbaş

Yorumlar